Ben Kimim?
- 40
- 9
- 2
- 0
- 0
- 0
Merhaba!
Ben Can Patlar.
15 Ağustos 1990 tarihinde doğdum.
Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği bölümünden mezun oldum.
2020 yılı itibariyle Varşova Üniversitesi’nde Parçacık Fiziği ve Kuantum Alan Teorisi üzerine yüksek lisans yapmaktayım.
Fizik, benim için her ne kadar meslek olsa da, bu alana olan ilgim dünya ve evreni daha iyi anlamaktan ibaretti.
Paralel evrenleri, solucan deliklerini, kuantum dünyasını, fiziğin ve matematiğin ışığında anlamaya çalıştıkça hayata karşı bakış açım da bu doğrultuda evrildi ve zamanla kendi misyonunu belirledi.
Bilgim arttıkça acizliğimi gördüm; farkındalığım arttıkça kafaya takmamayı öğrendim; tecrübem arttıkça hatalarımı anladım.
Ve tüm bunlar, kim olduğumu, ne istediğimi kavramama yardımcı oldu.
Ardından Jolier Rawen adında bir seri roman yazmaya karar verdim. Bu roman aslında tüm bu gözlemlerim sonucu oluşmuş, hayal gücüyle süslenmiş ve geleceğe kendimce bırakılmış bir mesajdı.
Aslında insanlarla paylaştığım her şeyde bir mesaj vardı; Youtube’daki şarkılarda, sözlerde, sorularda…
Bu mesajların zamanla doğru insanlara ulaşacağına inancım tamdı çünkü.
Ve ben, o insanlarla hayallerimi/ütopyamı gerçekleştirmek istiyorum.
Bu ütopya, önce ona anlam kazandıracak doğru insanlara ihtiyaç duyuyor, bu yüzden de ilk aşama olarak Youtube üzerinde masumiyet duygusunu ve içsel düşünceleri geliştiren şarkılar paylaşarak, bu düzeye uygun insanlarla ilk teması sağladım. Daha sonra 10’lar Kulübü adında bir topluluk kurdum, bu topluluğu ayakta tutabilecek güçlü ve karakterli isimlerden oluşan bir yönetim ağı oluşturdum ve bu ekiple beraber, Youtube’da bir araya gelen insanlar arasından bahsettiğim ütopyaya uyum sağlayabilecek insanları aramaya başladık.
Peki bu ütopya neydi?
Aslında onun ne olduğunu açıklamadan önce onun nasıl ortaya çıktığını açıklamam daha doğru olur.
Ben, kendime hep şu soruyu sorardım: “İnsanlık, savaşlara harcadığı yatırımları bilim, edebiyat ve sanata harcasaydı acaba dünya nasıl bir yer olurdu?” Belki o zaman, nezaket ve kibarlık bir zayıflık olarak görülmezdi, daha naif insanlar, daha zararsız eylemlerde bulunurdu. Tüm hastalıkların tedavisi bulunur, insan ömrü uzar, hayat kalitesi yükselir ve farklı olana karşı hissedilen korku yerini meraka, sevgiye ve hoş görüye bırakırdı. Fakat, bu pembe tablo artık sadece masallarda mümkün. Dünya, her geçen gün daha anlamsız ve yozlaşmış bir düzene ayak uydurmaya çalışıyor. Bu nedenden ötürü de günümüzde birçok insan mutsuz ve huzursuz. İşte ben de bu düzene ayak uyduramayan o insanlarla, insanlığın yapamadığını yapmak istiyorum.
Bunu nasıl yapacağız?
Bunu anlamak için önce size “Ateş ve Su” örneğini anlatmam lazım. Hepinizin bildiği üzere ateşi söndüren şey sudur ve bu ilişki evrensel yasamızın en güzel örneklerinden biridir. Şöyle ki;
Suyu oluşturan elementler hidrojen ve oksijendir, bu iki element de yanıcıdır aslında. Fakat sahip olduğu elementler yanıcı olmasına rağmen su bir söndürücüdür. Bunun nedeni suyun zaten yanmış olmasıdır. Yani, hidrojen atomu oksijen atomlarıyla karşılaştığı için yanar ve bu reaksiyon sonucunda su meydana gelir. Kısacası, su aslında ateşin bir ürünüdür. Ve ateşi yenmek için onu kendi silahıyla vurmanız gerekir.
İşte günümüz dünyası şu an bu ateşe bir örnek, bizim su olabilmemiz için önce günümüz dünyasını iyi analiz etmemiz lazım. Bu dünya nereye gidiyor onu iyi anlamamız lazım.
Size dünya nereye gidiyor söyleyeyim;
Eğer elimizde bir zaman makinası olsaydı ve 2020 yılında 10 yaşındaki bir çocuğu 200 yıl öncesine götürseydik, muhtemelen birkaç gün içinde bulunduğu yeni ortama alışacaktı bu çocuk ama aynı çocuğu 2020 yılından 200 yıl sonrasına götürürsek, inanın bu dünyaya alışması hiç kolay olmayacak. Bunun nedeni ise gelecekte bizi bekleyen genetiksel sınıf farklılıkları ve yapay zekanın hayatımızdaki rolü.
Şu an dünya tam anlamıyla bir geçiş aşamasında, yapay-zeka ve biyoteknoloji arka planda korkunç bir hızla gelişiyor ve artık ülkelerin ötesinde yaşamsal dengeleri alt üst edecek gelişmeler yaşanıyor. Çünkü insanoğlu, organikten inorganik bir yapıya doğru yeni bir evrim sürecine girdi.
Ve ne yazık ki geleceğin köleleri, dünyadaki bu değişimi fark edemeyen ülkeler ve o ülkelerin halkları olacak.
İşte bu yanan düzene bir su olabilmemiz için bizlerin de bu değişimi fark edip, bu değişime ayak uyduracak kapasiteye erişmemiz gerekiyor.
Yani yapay zekayı ve biyoteknolojiyi önce iyi anlamalıyız, bu alanda yapılabilecek çalışmaların fizibilitesini çıkarmalı ve bu konular üzerine çalışabilecek, kafa yorabilecek nitelikli nesiller yetiştirmeliyiz. Bu treni kaçırmazsak ve bu alanlarda katma değerli bir ürün geliştirecek düzeye ulaşırsak, işte o zaman bu ütopyayı gerçekleşebilecek bir hayale dönüştüreceğiz.
Eğer buraya kadar okuyup, bu anlatılanların Türkiye’de gerçek olabileceğine inanmıyorsanız, bu yazının devamını okumamanızı ve bunun yerine gündelik hayatınıza dönüp sizi mutlu eden şeylerle vakit geçirmenizi tavsiye ederim. Çünkü benim sizlerin mutluluğuyla bir derdim yok, benim derdim sadece sahip olduklarınızdan daha fazlasını hak ettiğinizi düşünmem. Ve şimdi yazımın devamını okumaya karar verenler için bir görsel paylaşacağım, bu görsele dikkatle bakmanızı rica ediyorum.
Burası bazılarınızın bildiği üzere, Venüs Projesi’ne fikir öncülüğü yapan ve hatta Atatürk tarafından proje-köy olarak da adlandırılan bir tür yerleşim tasarımı ve bu tasarım şu an Danimarka’nın birçok köyünde uygulanıyor. Venüs Projesi ise bu tasarımı kullanarak, kaynak-bazlı bir ekonomi düzeninde, politikadan, savaşlardan soyutlaşmış toplumlar, komüniteler yaratma amacıyla oluşturuldu.
Peki ama bunun konumuzla ne alakası var?
Şöyle bir alakası var… Aslında bu fotoğraf yazımın başından beri bahsedip durduğum ütopyanın bir resmi.
Amacım, geleceğin teknolojilerine hakim şirketleri olan, bilim ve sanat alanında gelişmiş, yüksek ahlâk ve etik değerlerine sahip ortalama olarak 10 bin kişinin yer aldığı gelişmiş bir topluluk meydana getirmek.
Böyle bir toplum yaratabilmek için çok güçlü bir ekonomik altyapıya sahip olmak gerekiyor, bu yüzden ekonomik olarak güçlenmemiz şart ama bu imkansız değil. İki kelimeyi bir araya getiremeyen, vasıfsız insanların her ay milyonlarca euro kazandığı bu düzende, kendimizi bu kadar yetersiz görmemeliyiz. Birlik olup, doğru strateji ve esnek işbirlikleri kurmayı başarırsak, hiçbir imkansızlık yanımızda barınamaz. Atalarımız, bu topraklarda imkansız olan birçok şeyi zamanında fazlasıyla gerçeğe dönüştürmüşken, bir yenisini de bizler gerçekleştirmek zorundayız.
Her geçen yıl, her geçen zaman aleyhimize işliyor. Ekonomik ve biyolojik savaşlar arasında ezilen bir ülke olmamamız için, bu gidişatı gören ve buna “Dur” deme cesareti gösteren herkesi bir arada toplamamız şart. Siz de eğer benim gibi düşünüyorsanız, birlikte zaman geçirdiğimiz 10’lar Kulübüne sizleri bekliyorum. 14 Mayıs 2021 tarihine kadar 10’lar Kulübü discord etkinlikleriyle bir arada olup, orada vakit geçirip, sohbet edip, buluşup, aralarındaki bağları güçlendirecekler. 14 Mayıs itibariyle de somut ve ticari adımlara geçeceğiz. Bu toplulukta olan herkesin ilerleyen süreçte ekonomik olarak ve mevkisel olarak güçlü olması için her türlü destek ve teşvik kullanılacak. 10’lar Kulübü, gelecek projelere altyapı sağlayacak nesiller ve bireyler yetiştirme bilinciyle bir okul gibi görev yapacak, fakat bu okulda faydasız dersler değil, bilim-sanat-edebiyat temelinde sorgulatıcı, düşündürücü ve eğlendirici içerikler paylaşılacak. Bu hedefleri ancak el ele verdiğimiz sürece gerçekleştirebiliriz ve biliyorum ki biz birlik olup güçlendikçe, bu yuvarlanan kar taneleri bir gün yerini koca bir çığa bırakacak.
Siz de bu ütopyayı sahiplenen 10’lardan biri olmak istiyorsanız bana canpatlar@zoihub.com veya canpatlariletisim@gmail.com üzerinden Ad-Soyad – Telefon ya da Mail adresinizi iletebilirsiniz. Bu hedefte bir araya gelen yaklaşık 1100 kişiyiz şu an, ilerleyen zamanlarda bu sayımızın artarak çoğalacağına inanıyorum.
Gelecek 10’ların olsun ! 🙂
Hepinize sevgiler…