Hayatınızı Değiştirecek Kitaplar Serisi – 1 – DÖRT ANLAŞMA
- 6
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Bu yazıda sizlere Don Miguel Ruiz’in Toltek bilgelik öğretilerini sunduğu ve bu kapsamda bizlere 4 öğüt verdiği felsefi kişisel gelişim kitabı Dört Anlaşma‘dan bahsedeceğim. Öncelikle söylemeliyim ki bu kitap alışılmış basit kişisel gelişim kitaplarından çok ayrı değerlendirilmesi gereken, bir bilgelik kitabı. Kitabın okuması kolay ve anlatımı akıcı olsa da içeriğindeki derinlik ve anlamı kavramak zaman alıyor. Bu yazıyı yazmamın amacı ise kitabı değerlendirmek değil, amacım yazının ulaştığı kişilerin kitaba merak ve ilgisini uyandırmak. Çünkü bu kitabı okuduğumdan beri, bu öğretileri herkes bilse ve içselleştirse dünya ne güzel bir yer olurdu diye düşünmekteyim.
Toltekler Kimdir?
Binlerce yıl önce Meksikanın güneyinde yaşayan ve kadim spiritüel bilgileri, uygulamaları araştırmayı, korumayı amaçlayan bilim insanları ve sanatçılardan oluşan bir topluluktur.Kitabının yazarı Toltek öğretisini yaşatan bir aileden geliyor ve yaşamını Toltek bilgisini öğretme ve paylaşmaya adamış.
Gördüğümüz, İşittiğimiz Her Şey Rüya…
Kitap der ki, rüya zihnin ana fonksiyonudur, beyin uyanıkken de uyurken de rüya görür, insanoğlu her an rüyadadır. Biz doğmadan önce doğanlar kocaman bir rüya yarattı. Buna toplumsal rüya diyebiliriz. Toplumsal rüya milyonlarca bireysel rüyanın oluştuğu kolektif rüyadır. Tüm toplumsal kuralları, inançları, yasaları, dinleri, değişik kültürleri, devletleri, okulları, sosyal olayları içinde barındırır. Bizler nasıl rüya göreceğimizi öğrenme kapasitesinde olsakta daha önce yaşayanlar bize toplumsal rüyaya uygun rüya görmemizi öğretiyor. Yeni bir insan doğduğunda onun dikkatini sayısız toplumsal rüya kurallarına odaklarız bu kuralları onun zihnine empoze ederiz. Bunun için anne, baba, okul ve dinler en önemli araçlardır. Bildiğimiz her şeyi toplumda nasıl davranmamız gerektiğini, neye inanmamızı, neyin iyi neyin kötü olduğunu, doğru ve yanlışı tüm bu bilgi ve kuralları hazır bir şekilde öğreniriz. Bize sunulmak üzere olan bu hazır bilgiler ise zihnimize tekrar yoluyla yerleştirilir. Ve bu aktarımın ilk aşaması dil ile başlar. Çocuklar yetişkinlerin söyledikleri her şeye inanırlar. Onların inanç ve anlaşmalarına boyun eğerlerler. Bu süreç ehlileştirme süreci olarak adlandırılır. Çocuklar kedi köpek ve diğer hayvanların ehlileştirildiği gibi aynı yolla ehlileştirilir. Ceza ve ödül sistemiyle anne babanızın istediği gibi davranınca iyi çocuk, onların istediğini yapmadığınızda kötü çocuk olursunuz. Kurallara uyarsan ödül, uymazsan ceza vardır. Bu durum bizde cezalandırma ve ödül alamama korkusu yaratmıştır. Ödül almak için insanların ilgisini toplamaya ihtiyaç duyar ve bu ihtiyacımız için bizden beklenilen şekilde davranmayı sürdürürüz. Kendimiz olmayan, farklı bir kişiliğe bürünmemize sebep bu onay ihtiyacı içinde insanları memnun ederken aslında bir oyuncu oluruz. Kendimiz olduğumuzda reddedilme, yeterince iyi olmama korkusu taşıdığımız için anne, baba, toplum ve dini inançların bir kopyasına dönüşürüz.
Zihnimizdeki Yargıç
Bu yargıç ehlileştirme sürecinde bize öğretilen yasalara göre her şeyi yargılar ve buna aykırı her davranışta suçlu olduğumuza karar verir. Bu suçlama yaşamımız boyunca her gün defalarca olur. Bu yargılamada bir parçamız vardır ki ona kurban denilir. Kurban suçlamayı, suçluluk duygusu ve utancı taşır. Yeterince iyi, zeki, güzel, sevgiye layık bulmaz kendini ve tüm bunlar yaşamımızı ele geçiren inanç sistemine dayanmaktadır. İnanç sistemini sorgulamak ise büyük cesaret işidir. Biz seçmemiş olsakta tüm toplumsal inanç ve yasalarla uzlaşıp anlaşma içindeyizdir, bu kurallara karşı gelmek büyük bir suçluluk ve utanç içerir. Eğer yaşamımızı yöneten ve bizi toplumsal tutsak kılan korku temelli bu anlaşma ve inançları değiştirmek istersek bunları fes edip, yerine yeni anlaşmalar yapmalıyız. Yazar bize bu iradeye sahipseniz, yeni bir rüya yaratacaksınız demektedir.
Yaşamınızda Dönüşüm Yaratacak Dört Anlaşmaya Bakarsak;
1. ANLAŞMA – KULLANDIĞIN SÖZCÜKLERİ ÖZENLE SEÇ
Sözler sizin yaratma gücünüzdür. Hangi dili konuşursanız konuşun niyetiniz sözler aralıcılığıyla şekil bulur. Söz insan olarak sahip olduğunuz en güçlü araçtır, bir büyüdür. Sözle en güzel rüyayı da yaratabilir, her şeyi yok da edebilirsiniz. Yazar sözün gücünü açıklarken Hitler’i örnek verir, sözün gücünü kullanarak tüm ülkeyi dünya savaşına soktuğunu, söz ile korkuları harekete geçirerek insanları korkunç boyutlarda şiddet uygulamaya ikna ettiğini bize hatırlatır. Sözün gücünü anlatmak için gündelik örnekler verir ve aslında sözü ne kadar düşüncesizce kullandığımızı gösterir.Örneğin birisi bir kıza bakıp ne kadar çirkinsin derse o kız bu sözü duyar ve buna inanarak bu inançla büyür, gerçekte ne kadar güzel olursa olsun çirkin sözünün etkisi altında olacaktır. Mesela aptal olduğunuza inanan birisiniz ve bu inanç size öyle şeyler yaptırdı ki aptal olduğunuza iyice emin oldunuz, her minik hatanızda bile gerçekten aptalım diye düşünüyorsunuz. Ancak bir gün biri size bunun tersini söylediğinde bu sözün gücüyle aptal olduğunuza dair inancınız gidebilir, yerine kendinizle yeni bir anlaşma yapabilirsiniz. Çünkü bizler herhangi bir fikri işitip ona inandığımızda bir anlaşma yaparız ve bu anlaşma artık bizim inanç sistemimizin bir parçası olur.
Yazar sözlerinizin saf, arı ve günahsız olması önemlidir der ve ona göre, günah kavramı gerçekte, kendi doğana karşı yaptığın her şeydir. Herhangi bir şey için kendini yargıladığında veya suçladığında kendine karşı günah işlemiş olursun. Sözlerinizde günahsız olun der, bunun anlamı sözlerinizi kendinize karşı kullanmamaktır. Maalesef hem kendimizle, hemde diğer insanlarla iletişimimizde sözü suçlamak, utandırmak, yok etmek için kullanıyoruz. Bireysel zehrimizi, kızgınlığımızı, kıskançlığımızı, nefretimizi ifade etmek için kullanıyoruz. Gündelik ilişkilerimizdeki iletişimde ise dedikodu hakim durumdadır. Dedikodu iletişim ağını zehirleyen bulaşıcı bir virüs gibidir, hızla yayılır. Bunun sonucu olarak tüm insanlar bilgi ağındaki bilgileri çarpıtılmış biçimde almaktadır. Bizler yıllar boyu hem başkalarının sözleri aracılığıyla hem de kendimizle ilgili kendimizin söylediği sözlerle olumsuz etki altına gireriz. Ancak sözleri özenle seçin anlaşmasını kavradığınızda, sözlerinizi doğru kullandığınızda, sözlerinizi sevginizi paylaşmak için kullandığınızda değişim başlar. Önce kendinizle olan ilişkiniz, sonra diğer insanlarla olan ilişkileriniz derinden farklılaşır. Negatif telkinlerden ve olumsuz sözlerden daha az etkilenirsiniz.
2. ANLAŞMA – HİÇBİR ŞEYİ KİŞİSEL ALGILAMA
Kişisel algılamak bencilliğin en üst düzeydeki ifadesidir diyor yazarımız.Bizler her şeyin kendimizle ilgili olduğunu varsayarız, ehlileştirme sürecinde bunu öğreniriz, merkezde kendimizin olduğunu düşünürüz. Diğer insanlar ise sizi merkeze koyan hiç bir şey yapamaz. Yaptıkları her şey kendileriyle ilgilidir. En kişiselmiş gibi gözüken anlarda bile, yine de sizinle ilgisi yoktur. Birisi ise kötü bir söz söylediğinde bu zehri kabul edip etmemek kişisel algılamakla ilgilidir. Kişisel algıladığınızda zehri afiyetle yutarsınız oysa hiç bir şeyi kişisel algılamadığınızda zehirlere karşı bağışık olursunuz. Kişisel algıladığınızda rahatsızlık duyar, inançlarınızı savunarak tepki gösterirsiniz. Bu tepkiyle çekişkiler ve çatışmalar yaratırsınız. Haklı çıkmak istersiniz ve bunun için büyük çaba harcarsınız. Oysa ki insanların söyledikleri , yaptıkları şeyler, dile getirdikleri fikirler ehlileştirme sürecindeki programlamalardan oluşmaktadır.
İnsanların sizinle ilgili düşündüklerinin bir önemi yoktur. İyi ya da kötü sözlerden etkilenmek kabul görmek, onaylanmak gibi bir ihtiyacın sonucudur. Oysa bu sizin filminiz ve bu filmde yönetmende yapımcı da başrol oyuncusu da sizsiniz. Diğer herkes yardımcı oyuncudur. İnsanlar ne yaparsa, ne söylerse, ne düşünürse düşünsün kişisel algılamayın. Bilin ki size ne kadar harika olduğunuzu söyleseler de bunu sizin yüzünüzden söylemiyorlar. Harika olduğunuzu kendinizin bilmesi önemli. Size harikasın diyenlere ihtiyacınız olmadığını bilmeniz önemli.. Bu anlaşmayı uygulamayı başarırsanız yaşamınızda yok yere çektiğiniz bir çok acıdan kaçınmanız mümkün olur. Olağanüstü bir özgürlüğe kavuşursunuz ve başkalarının özensizce ve bilinçsizce söylediği sözler ya da davranışlar yüzünden incinmezsiniz.
3. ANLAŞMA – VARSAYIMDA BULUNMA
Her şeyle ilgili varsayımda bulunma eğilimimiz vardır. İnsan zihni her şeye bir anlam vermeye, bir açıklama bulmaya ihtiyaç duyar. Zihnimizde yanıt bekleyen milyonlarca soru vardır çünkü bir çok şeyi mantıklı zihin açıklayamaz ve bu yüzden varsayımda bulunur. Bu varsayımlar çoğu kez çok hızlı ve bilinçsizce yapılır. Sorun ise varsayımlarımızın gerçek olduğuna inanmamızdan kaynaklanır. Varsayımlarımızla ve kişisel algılamalarımızla yok yere kocaman dramalar yaratırız. Oysa soru sormak daima varsayımda bulunmaktan iyidir.
Özellikle ilişkilerde varsayımda bulunmak pek soruna davetiye çıkarır. Genellikle partnerimizin bizim ne düşündüğümüzü bildiğini varsayar ve ne istediğimizi söylemenin önemli olmadığını düşünürüz. Onun bizim istediğimiz şeyi yapacağını çünkü bizi çok iyi tanıdığını varsayarız ve eğer beklediğimiz gibi davranmazsa buna alınırız. İlişkilerde varsayımlar kavgalarımızın, zorluklarımızın, sevdiğimizi iddia etttiğimiz kişileri yanlış anlamamızın nedenidir. Varsayımda bulunmamız yetmiyor gibi partnerimizin istediğimiz şeyi bildiği halde yapmadığını da varsayarız ve kocaman bir drama yaratırız. Kendinizi varsayımlardan kurtarmanın yolu soru sormaktan geçiyor. Maalesef çocukluğumuzda bize soru sormanın güvenli olmadığını öğrettildi. Ancak bunu değiştirebiliriz. Bu yüzden iletişimin açık olmasına özen gösterin, anlamadığınız bir şey varsa sorun. Konu kafanızda netleşene kadar soru sorma cesaretini gösterin ve yanıtları aldığınız zaman bile her şeyi bildiğinizi varsaymayın. Aynı zamanda sizde ne istediğinizi söylemekten çekinmeyin. Açık bir iletişimle tüm ilişkileriniz değişecektir..
4. ANLAŞMA – DAİMA YAPABİLDİĞİNİN EN İYİSİNİ YAP
Bu anlaşma diğer üç anlaşmanın kalıcı alışkanlığa dönüşmesini sağlayan anlaşmadır. Her koşulda en iyisini yapın. Ama şunu unutmayın. Her şey canlıdır ve her an değişim halindedir. Bu nedenle bazen en iyiniz yüksek kalitede olacak, bazen o kadar iyi olmayacaktır. Kalitesi ne olursa olsun en iyinizi yapmaya özen gösterin. Böylece yaşamı dolu dolu ve yoğun yaşarsınız. Üretken ve kendinize karşı iyi olursunuz. Yaptığınız şeyin hakkını vermek için çaba harcamanın zevkine varın. Çoğu insan ödül beklentisi için harekete geçer, en iyisini yapmanın hazzını kaçırır. Oysa beklentiniz olmadan, ödüle bağımlı olmadan en iyisini yaptığımızda hayattan gerçekten zevk alırız. Eğleniriz, can sıkıntısı ve çaresizlik hissetmeyiz. Böylece içimizdeki yargıç da bizi suçlu bulamaz. Hiç bir keşke, pişmanlık olmadan yaşamak ve aksiyona geçmek rutininiz olduğunda yaşam rüyanızda kendinizi gerçekten ifade ettiğinizi hissedeceksiniz..
Beni derinden etkileyen bu şahane eserin özeti diyebileceğim yazımın sonuna geldik. Bence bireysel özgürlük arayışında dört anlaşma bize büyük bir destek sağlıyor.Dört anlaşmayı hayata geçirebilirsek her şeyin gittikçe kolaylaştığını deneyimleyeceğimizi düşünüyorum.
Son olarak diyeceğim şey, umarım hepimiz asıl meselenin yaşamak, mutlu olmak ve sevmek olduğunu anlarız. Herkese sevgiler…
Köşe Yazarı: Ayşe